Pages

26 Nisan 2018 Perşembe

3 çocukla 2500 km yol - Istanbul - Ordu - Mesudiye - Giresun - Şebinkarahisar- Istanbul Gezimiz


                                             
Başlık etkileyici ve dikkat çekici olsun istedim. 
Zira çok da kolay değil kabul edelim.

İşte İstanbul-Mesudiye-Ordu-Şebinkarahisar Gezimiz
Şimdi şöyle başlayayım söze; Annem Ordu-Mesudiye-Kışlacık'lı ; babam Giresun-Şebinkarahisar (İl Olmalı)- Ocaktaşı köyünden. Ama çocuk yaşlarda İstanbul'a gelip köyleriyle bir bağlantıları kalmamış. Fakat çocukken vapurda abime nerelesiniz diye soruyor yaşlı bir amca, o da annemle kız kardeşim Mesudiyeli ben ve babam Şebinkarahisar dediği anımızı  hatırlayınca anlıyorum ki fiziksel olarak koptukları köylerine gönül bağı ile bağlarını devam ettirmişler. 2002 yılında annemin kemoterapi tedavisini görmesi gerekip tedavisi 1,5 yıl sürerken babam söz verdi ona köyde ev yapmaya. 2002 yılında Mesudiye'de evimiz yapıldı. 

En son 2003 yılında gitmiştim Mesudiye'ye. Sonrasında yalan oldu, uzak oldu, olurlar olmaz oldu vel hasıl nasip olmadı. Şebinkarahisar'ı ise hiç görmedim. Babam hastalığı süresinde dilinden düşürmedi; sizlere doğduğum yeri gösteremedim diye. Çocuklarına topraklarını göstersin sonra gözleri açık gitmesindi :) ( Allah muhafaza) E tabii babam iyileşince bizim en büyük görevimiz bu dileği yerine getirmek oldu. Abim ile yıllık izinlerimizi denk getirip 2-13 Ağustos tarihlerinde 2 araba 4 yetişkin 5 çocuk düştük yollara. Benim arabada önde babam arkada çocuklar var , abimin arabada eşi ve çocukları. İlkuzun yol deneyimin ve tek şoförüm ne güzel dimi. Baştan anlaştık eğer İstanbul-Mesudiye arası çok yorulursak yorulduğumuz yerde konaklayıp ertesi gün yola devam edeceğiz, nasıl olsa 15 gün iznimiz var. 

Seyahat planımız Mesudiye ve Şebinkarahisar'ı gezmek. 
Kara yollarından güzergah çıkardım ki çok çok işe yaradı. Sıralı olarak takip edeceğim tabela bilgisini almış oldum. Sevgili Yandex'ciğimi de açarak sabah namazı ile çıktık yola. 05:00 İstanbul çıkış, akşam 20:30 Kışlacık varış olarak yolculuğumuzu tamamladık. Tabii ki vardığımızda diz kapağımı hissetmiyordum :) Uzak yahu çok uzak. Bu yolculuğu uçak+araç kiralama ile de yapabilirdik ama toplam maliyeti ile Antalya'da her şey dahil bir otelde tatil maliyetine çıkıyor. Mesudiye'ye giderken en dikkat edilmesi gereken Tosya'da 50 km hız sınırı. Radar yemeyen ağzı yanmayan yok. 120-130 km hızla yol alıp kağnı arabası gibi max 50 km hıza düşmek ölüm ölüm :) üstelik araba da yok ben bu hıza inmem diyor :) gitmiyor. Kağnı hızıyla Tosya'yı geçip sonrasında Amasya sonrası bastık gaza. Ve en sonunda akşam saatlerinde çok şükür kazasız belasız vardık.


Çocuklar tıkılı kaldıkları apartman dairelerinden sonra köy evimizi çok sevdiler. Kapıyı açıyorsun hopp dışarıdasın. Dışarı dediğin sokak, cadde, trafik, karmaşa tehlike değil, temiz hava, bol güneş, ağaçlar güzelim doğa. Tek dikkat etmeleri gereken inekler :) o da korktuklarından. Dedeleri her birine birer sopa yaptı, böylece sorun ellerinden kalktı. Sabahları sopalarını alıp grupça bakkala ekmek almaya gittiler :) Tabii her bakkal sonrası abur cubur alma çabası. Bakkala yalnız gidebilme özgürlüğü nasıl mutlu etti onları. Bir de bizim çocukluğumuz gibi tüm gün sokaklarda oynayarak geçirebilselerdi nasıl mutlu olacaklardı kim bilir. 

Köyde kapının önüne çık alsana en güzel doğa, en güzel manzara. Her gün aynı manzara sıkıldım dersen çok güzel piknik alanları var. Mesela bir tanesi de Taş Tekne. Çocuklar ufakken "salacaksın bunları Taş Tekneye gönüllerince oynasınlar dilediğince koşsunlar" derdik :) Geldik mi yine bir dileklerinize dikkat edin gerçek olabilirler olumlamasına :) İyi ki olumlamışız valla çok da güzel gerçek oldu. Saldık çocukları Taş Tekneye. Bizde koyduk semavere çayımızı çocukları izledik. Köy tatilimizin bir güzel yanı da geniş ailem, akrabalarımla uzun vakit geçirebilmek oldu. Pikniklere hep beraber gittik. İstanbul bu kadar  birbirimize ayıracak vaktimiz yok.



Mesudiye'ye kadar gelmişken Ordu'ya gitmeden Boztepe'yi görmeden dönmek olur mu, olmaz. Ve yine düştük yollara :) Türk mühendisleri tarafından adeta Ferhat gibi dağları delerek inşa edilen, Karadeniz'i İç Anadolu'ya bağlayacak en kısa yol olan tarihi Dereyolu'ydu düştüğümüz. 114 kilometre olan ve tehlikeli virajlarla dolu Ordu- Mesudiye yolu 88 kilometreye düşmüş fakat proje henüz tamamlanmamış. Henüz sinyalizasyonu bitmemiş karanlık tünellerden birbirimize moral vermek için korna çala çala, uzunları yakarak geçtik :)
 Ve yol üzerinden harika Topçam Barajını görüp, bu güzellikle fotoğraf çektirmeden gitmemiz imkansız diyerek mola verdik. İşte solda o güzel manzara. Yaklaşık 2-2,5 saatte Ordu'ya vardık. Ordu'yu çok sevdik. Hayatımda ilk defa teleferiğe bindim ve Boztepe'ye çıktık. Harika manzara eşliğinde çayımızı yudumladık. Tabii turistik tesis olduğunda kalabalık, çok kalabalık. 


Ordu'dan tekrar döndük köyümüze. Fakat dönerken yazmadan edemeyeceğimiz bir anımız oldu. Ordu-Mesudiye yolunda ilerlerken yeni toplanmış yaş fındıkları seren bir abi gördük.Arabaları durdurup fındık almak istedik. Abi fındıkları dökerken kola gelmesini dileyip fındık alabilir miyiz diye sorduk. Tabii dedi. Dedik ne kadar, abi dedi ne kadar istiyorsanız o kadar alın :) Dedik yok kilosu ne kadar. ne parası dedi. Allah bana bu kadar vermiş ben size mi vermeyeceğim." Dedik para vermeden olmaz bu kadar emek var, Abi dedi yok valla almam. E o zaman  Ordu'dan aldığımız mısır ekmeğini önderdik aa olur eşim çok sever ona götürürüm dedi. bir poşet fındık alıp yola devam ettik. Kulağımda daha önce kimseden duymadığım " Allah bana bu kadar vermiş ben size mi vermeyeceğim."  

Bir kaç gün evimizde dinlendik ve çıktık yola o güzel memleket Şebinkarahisar'a. 
Şebinkarahisar yıllardır duyduğum ama görmenin ancak nasip olduğu güzel memleket.
Toprakları öyle bereketli ki.  Her evin bahçesinde dalları sarkmış meyve ağaçları. Kiraz,dut, ceviz, erik dolu. Gelişmiş memleket bir kere, veterinerinden, bankasına, oteline, üniversitesine, hastanesine kadar her şey var. Babamın dilinden düşürmediği kadar var. Orda bir evleri olsun çok isterim.

Bizim köyümüz Ocaktaşı, eski Gölve köyü. Şebinkarahisar'dan köyümüze yaklaşık 30-40 dakikada gidiliyor. Gölve'nin Kışlacık'tan en büyük farkı burada mahalleler birbirine çok uzak. Çok sessiz çok yeşil. Babamın büyüklerinden Veysel amcamız yılın büyük kısmını köyde yaşıyor. Şansımıza Faruk abi ile Zeliha abla da köydeydi. Zeliha abla biz geleceğiz diye ne hazırlıklar yapmış ne hazırlık. Erik ağacının dibine kurulu sofraya hep beraber oturduk.Keyifle sohbet ettik. Babamın doğup büyüdüğü ev yıkılmış ama yeri duyuruyor. Babam doğduğu topraklarla çok şükür hasret giderdi. Akşam üzeri çok geçe kalmadan köyden Şebinkarahisar'a dönmek için yola çıktık. Ve aşağıda gördüğünüz harika gün batımı manzarasına dayanamayıp durduk bu güzel anı selfie karesine sığdırdık.

Bir gece Şebinkarahisar merkezde kalıp ertesi gün köylerini gezdik. 
Gezeceğimiz birinci köy Tamzara. Tamzara dokuma sanatı ile ön plana çıkıyor. Genç tasarımcıların eserleri ile yapılan sokak defileleri çok ilgi görüyor. Dokuma merkezini ziyaret edip tezgahlardaki ' teyzelerle sohbet ettik. Tamzara'nın bir önemli özelliği ise bu okumuş oranının yüksek olması, özellikle çok sayıda doktor var olması. Köy meydanındaki kahvenin avlusundan akıl suyu zeka artıran şifa dağıtan su olarak biliniyor. Öyle mi harika haber aldım çocukları soktum sıraya, sırayla  su içirdim, içtim. Ertesi gün yaramazlık yapan Emir'e e oğlum akıl suyu da içtin akıllan dediğimde az içirdin demek ki yanıtını aldım :) Tamzara çok temiz, düzenli, saygılı ve seviyeli, elleri ekmekli, sofraları bereketli insanların olduğu bir yer. Meydanda kahvede otururken babamı sadece sosyal medyadan tanıyan bir hemşehrimizin "Ahmet Bey merhaba hoş geldiniz, sizi sosyal medyadan takip ediyorum maşallah iyileştiniz, ailenizle tatilde olduğunuzu biliyorum, size iyi gezmeler diliyorum." demesini unutmayacağım.


Tamzara Anısı
Tamzara'dan çıktık yola Avutmuş'a. Dalından erik toplayıp yediğimiz. Ağaçlarından dallarından meyvelerin döküldüğü güzel köy. Şebinkarahisar'da daha çok kalıp tüm köylerini gezmek isterdim. 2 gün olarak planladığımızdan istemeyerek de olsa Şebinkarahisar'dan Mesudiye'ye  dönüşe geçtik. 
Kalan son günlerimizi de toparlanarak, pikniklere giderek geçirdik. Hayatımızda ilk defa  kümesine girip, yumurta topladık. Daha önce hiç görmediğimiz kadar muazzam güzellikte rengârek kelebekler gördük, dalından çiçek topladık, yürüyüş yaptık, piknik yaptık,  ilk defa yakından  koyun sürüsü gördük mesela sarılıp koyun sevdik,15 günü kesintisiz beraber geçirdik, bir sürü anı biriktirdik. Kazasız belasız gidip gelmemize, bu güzel anıları biriktirmemizi nasip eden Rabbime bin şükür :) Temiz hava soluduk, temiz su içtik. Şu bir üstteki fotoğrafı çektim mesela. Şu güzelliğe, mutluluğa baksanıza sırf bunun için bile değmez mi?

Hayat hep aynı çatal yolu çıkarıyor karşımıza; bir taraf risk dolu, düşününce bile yorucu; diğer haydi Bismillah diyerek çıkılan onlarca güzel anı ile sonlanan... 

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerçekten ne güzel anlatmış sınız. Rabbin her daim yolunuzu ışığınızı,mutluluk kapılarını açık tutsun..🙏💕

Ömer Elif Emirin Annesi dedi ki...

çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için :)

Vivense indirim kodu dedi ki...

Güzel blog olmuş. Başarılar dilerim.